Oy ve diaspora

Yurtdışı oy hakkı demokratik bir hak olsa da, diasporadaki kimliksel kırılmaları derinleştirmekte ve söz konusu insanların yerel politikalara yani hayatlarını birebir ilgilendiren siyasal gelişmelere angaje olma oranını düşürmekte. Türkiye’nin politizasyonu diasporayı politize ederken, ülkedeki kutuplaşma diasporanın ayrışmasını devamlı kılmakta.

Birinci turu 14 Mayıs 2023’te yapılması öngörülen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve aynı gün yapılacak milletvekili seçimlerinde Türkiye dışında ikamet eden aşağı yukarı üç milyon  seçmen de oy kullanacak. 2018 seçimlerinde, beş kıtada, altmış ülkede 123 temsilcilikte gerçekleşen gurbetçi oyları, dış oylar, diaspora oyları gibi terimlerle adlandırılan bu fenomenin kimliksel ve siyasal anlamı çok boyutlu. Burada kısaca konunun bir kaç boyutuna değinmek istiyorum.

Her şeyden önce beni henüz tanımayan Radar okurları için belirtmem gerek: ben de bir “Yurtdışı seçmenim”. Diğer bir deyişle aşağıda yazacaklarım benim de dahil olduğum bir sürece dair. Fransa’nın Almanya sınırındaki Strasbourg kentinde yaşıyorum ve seçimler gerçekleşirse  burada oy vereceğim.

Kanımca tartışılması gereken ilk konu, yurtdışı oylarının varlığı. Türkiye diasporası 1960’lardan beri bir inşa halinde ve 2000’lere kadar Türkiye’deki hükümetler Türkiye dışında yaşayan vatandaşlara oy hakkı tanımadılar. Bu durumun iki sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Türkiye’de 1990’ların sonuna kadar gurbetin geçici olduğu kanaatinin hakim olmasıdır. Böyle bir durumda Ankara yurtdışı oyların lojistik imkânını hazırlama gereği duymadı. Elbette, tahmin edilebileceği gibi ikinci sebep daha siyasi ve kimlikseldi. 2000’lere kadar  bu hak tanınmadı zira diasporanın sosyolojik olarak biraz fazla İslamcı ve biraz fazla Kürt olduğu düşünülüyordu.

Aslında 2007’de söz konusu oy hakkı verildikten sonra yapılan dört seçimde bu “korkunun” pek de yersiz olmadığı anlaşıldı. İki buçuk milyon seçmenin bulunduğu altı klasik göç ülkesinde (Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, Avusturya) geçekten de Türkiye’ye oranla daha fazla muhafazakâr-İslamcı oy çıktı. Mülteci geleneğinin bulunduğu Birleşik Krallık, İsviçre ve İskandinav ülkelerinde ise Kürt hareketine yakın partiler ve adaylar Türkiye’nin iki katına varan oy oranlarına eriştiler. ABD ve Avustralya gibi daha üst orta sınıf göçmen alan ülkelerde sayıca çok az olsalar da oransal olarak Kemalist-laik gelenekten gelen parti ve adaylar yüksek oy aldılar.

Sonuçların analizinde göz önünde bulundurulması gereken iki önemli nokta var. Bunlar demokrasinin iki ilkesinin ihlaliyle ilişkililer.

Birincisi gizli oy açık tasnif ilkesinin ihlali. Seçmenler tarafsız olmayan konsolosluk ve bazen de cami derneklerinde oy verdikten sonra (Diyanet derneklerine gitmek zorunda kalan Alevi seçmenlerin ruh halini düşünün) oylar çuvallara konuyor ve Ankara’ya taşınıp günlerce bir depoda bekletildikten sonra sayım yapılıyor. Doğal olarak seçmenler bu sayıma şahitlik yapamıyorlar. Dolayısıyla her oy sayımında kavgalar çıkıyor, itirazlar yapılıyor.

İhlal edilen ikinci ilke temsil edilme ilkesi. Yurtdışı oylara olanak sağlayan diğer ülkelerde seçmenler kendilerini temsil edecek birini seçip ulusal meclise gönderiyorlar. Diğer bir deyişle seçmenler aynı zamanda seçilme hakkına da sahipler. Bu hak Türkiye vatandaşı yurtdışı seçmenlere tanınmıyor. Dolayısıyla diaspora temsil edilmek için değil, sadece kimliksel ve ideolojik kaygılarla oy veriyor.

Bunun pratikte bir sonucu var. Türkiye’de altmış milyon seçmen var, üç milyon yurtdışı seçmenin hepsi oy verse bile (katılım 2018’de % 50 oranındaydı) toplam oylarının %5’ine tekabül ediyor ve bu oyların değeri, yurtdışı seçim bölgesi olmadığından, Türkiye sathına yayıldığında sıfıra iniyor. Uzun lafın kısası genel seçimlerde yurtdışı oy hakkının hiçbir anlamı yok. Hele şimdi barajın düşürüldüğü ve ittifaklar aracılığı ile ulusal barajın anlamsızlaştığı bir seçimde. Ancak cumhurbaşkanlığı ve referandum gibi seçimlerde % 1 dahi sonucu değiştirebildiğinden yurtdışı oyların politik bir etkisi olduğu söylenebilir.

Ama bu politik etkiden çok kimliksel bir etki. Yurtdışı oy hakkı demokratik bir hak olsa da, diasporadaki kimliksel kırılmaları derinleştirmekte ve söz konusu insanların yerel politikalara yani hayatlarını birebir ilgilendiren siyasal gelişmelere angaje olma oranını düşürmekte. Türkiye’nin politizasyonu diasporayı politize ederken, Türkiye’nin kutuplaşması diasporanın ayrışmasını devamlı kılmakta.

Seçimlerin sonucundan sonra bu yazıyı tekrar ele almak ve öngörülerin gerçekleşip gerçekleşmediklerine bakmak gerekecek.

Tarihçi ve Siyaset bilimci Prof. Dr. Samim Akgönül, Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri bölümü başkanıdır.

İlgili Makaleler


Son makaleler