Deprem ve merkezî olmayan işbirliği

Devlet ilişkileri kolaylaştırıcı bir kurum olmalı. Ancak olduğunu iddia etmek şimdilik zor. Ama biz, bizi yöneten devletlerden ibaret değiliz. Çok daha çoğuz, çok daha çoğuluz.

Her şeye rağmen “devlet” hâlâ uluslararası ilişkilerin baş aktörü. Bunu biliyorum. Adı üstünde uluslar arası ilişkiler. Elbette burada “uluslar” kelimesinden anlaşılması gereken ulus değil “devlet”. Aynı Milletler Cemiyeti’nin (1920-1945) ya da Birleşmiş Milletler Örgütü’nün (1945-) Milletlerle alakası olmaması gibi.

Devlet ölmedi. Hatta devletin ölüm döşeğinde olduğu bir dönemde egemenlikçi akımlar saldırıya geçti ve sağ popülizmi her yerde pompaladılar. Ama diğer taraftan da halklar, altında ezildikleri ultra-liberal sistemde sığınak olarak gene devleti gördüler. COVİD salgını da işi iyice pekiştirdi. Herkes, haydi kendimi de katayım, hepimiz, herṣeyi devletten bekledik. Maske bekledik, aşı bekledik, tedavi bekledik, yardım bekledik.

Türkiye’de ise devlet ne kadar ceberut olsa da, derininde de sığında da, hep kutsallaştırıldı. Bugün bile yürütmeye yapılan en ufak eleştiri “devletimin yanındayım” sloganıyla savuşturuluyor. Devletin itibarı (yani aslında devleti yönetenlerin dokunulmazlığı) enkaz altında günlerce can çekişip ölen on binlerce insandan çok daha önemli.

Aslında Türkiye’deki devlet güzellemesi ve beyinde yaratılan devlet kavramına duyulan muhtaçlık hissi (ihtiyaç demiyorum özellikle), kanımca alternatifsizlikten doğuyor. Osmanlı’dan mirasla Türkiye Devleti kıskanç.  Kendisine rakip olabilecek hiçbir kurumu istemiyor, engelliyor, suçluyor. Ademi merkeziyetleşmeye karşı çıkıyor, sivil toplumdan çekiniyor, kantinde iki öğrenci toplanıp devleti protesto edecek diye ülkedeki bütün üniversiteleri kapatmaktan çekinmiyor, kendisine rakip olacak paranoyasıyla askeri kışladan çıkarıp hayat kurtarmasına izin vermeyebiliyor.

Halbuki anahtar kelime uluslar-üstü değil uluslar-altı işbirliği. Fransa devleti, Amerika Birleşik Devleti; Japonya, Suudi Arabistan… elbette Türkiye Devleti ile işbirliği yapsın, bize ne? Orada dönen para, malzeme, söylem, enkazın altına inene kadar kuşa dönüyor. Milyarlar saçılsın ortaya, neredeydi bu milyarlar? Hazır bir yerde bekliyorlar mıydı? Neden binaları güçlendirmek, şehirleri ölünen değil yaşanan yerler yapabilmek için kullanılmadılar daha önce?

Anahtar kavram devletin kısmen de olsa devre dışı bakılması. Coopération décentralisée: Ademimerkeziyetçi işbirliği. Meselâ İskenderun’un Rouen’la dayanışması, Samandağ’ın Alfortville ile, Mardin’in Sarcelle ile ortak projeler geliştirmesi. Ama bu da yetmez, daha da alt seviyeye inmek gerek. Hastaneler hastanelerle ilişkiye geçip birbirleriyle dayanışmalılar. Doktor, hemşire, ameliyat masası değiş tokuş edilmeli. Ben hastanece bilmiyorum ama üniversitece biliyorum. Malatya İsmet İnönü Üniversitesi Strasbourg Üniversitesiyle ortak yüksek lisans programı üretmeli. Üniversiteler üniversitelerle dayanışmalı. Öğrenciler, hocalar gelip, gitmeli. Ortak laboratuvarlar kurulmalı. Adıyaman’daki tiyatro Brüksel’deki tiyatroyla programını birleştirmeli. Kahramanmaraş’taki anaokulu Atina’daki anaokulundan oyuncaklar almalı. Antakya Arkeoloji Müzesi Tunus Bardo Müzesiyle derhal irtibata geçmeli.

Ne demek istediğimi anladınız. Devlet ilişkileri kolaylaştırıcı bir kurum olmalı. Ancak olduğunu iddia etmek şimdilik zor. Ama biz, bizi yöneten devletlerden ibaret değiliz. Çok daha çoğuz, çok daha çoğuluz.

Tarihçi ve Siyaset bilimci Prof. Dr. Samim Akgönül, Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri bölümü başkanıdır.

İlgili Makaleler


Son makaleler