Radargazete’de “Kurak Günler”

Fransa’da Kurak Günler’e duyulan ilgi bu film 26 Nisan’da vizyona girdiğinden beri hiç eksilmedi. Günlük ve haftalık basında filme yer vermeyen, methetmeyen çok az gazete ve dergi kaldı. Radargazete bu tanıtım yazılarından bir kaçını burada yayınlayarak filmin Fransa’da  hangi açılardan irdelendiği hakkında bir fikir verebilmeyi amaçlıyor.

Bu yazıların ortak tarafı Kurak Günleri’n Türkiye’nin hangi sosyal ve siyasi niteliklerini yansıttığını Fransız okuyucuya anlatma istekleri. Bunun yanısıra yönetmen Emin Alper’in sinema dilini nasıl kullandığını, nerede başarılı olduğu, ses, görüntü, kurgu alanlarında ne gibi becerileri, zaafları olduğunu pek irdelemediler. Yani film eleṣtirisi yapmaktan çok filmin sosyo-politik alanda Türkiye hakkında neler gösterdiğine odaklandılar.  Gerçi filim de konusunu tam da bu alanda işliyor. Ancak yönetmenin o alanı tasvir etmekteki başarısı sinema yapma kabiliyetine dayanıyor, görselliği, sesi, kurguyu, kısacası sinemanın imkânlarını kullanma ve seyirciyi ikna etme yeteneğine dayanıyor. Bu yazılardan sadece biri konuya bu açıdan bakan, filimden çok etkilenmiş de olan Jérôme Garcin’in OBS’daki yazisi. Filmin baṣarılı yanlarından birini müspet karakterlerin göründükleri kadar “temiz” olmayabileceklerini de ima etmesinine baǧlıyor. Filmin, bir yanda “pürü-pak” olanları diğer yanda kötüleri ayıran çizginin o kadar da kesin olmadığı intibaının vermesini beğeniyor. Sol günlük gazete olan Libération’da kültür sayfalarından sorumlu Didier Péron ise buradaki yazısında filmin kendisinden neredeyse hiç bahsetmiyor; Türkiye’de karşılaştığı tepkileri, baskıyı kaleme alıyor. Courrier International‘deki tanıtım yazısının ise en ilginç tarafı Emin Alper’in biyografi ve filmografisinden, toplumsal kimliğinden, siyasî duruşundan ve militan, cesur jestlerinden ayrıntılı şekilde söz etmesi.

Fransız kritiklerinin bu “ortak” tercihini belki iki ayrı sebebe bağlamak mümkün: Birincisi  Radargazete’nin burada tercümelerini verdiği bu yazıların sinema amatörlerine hitap eden uzman dergilerde değil güncel ana akım gazete ve dergilerde yer alıyor olmaları. Dolayısıyla yazarlar Türkiye fikrinin ortalama Fransız okuyucu kitlesinde uyandırdığını düşündükleri çağrışımlardan yola çıkıyorlar. O kitlede var olduğunu düşündükleri intibalara hitap ediyorlar: Baskıcı toplumlarda yolsuzluk, homofobi, şiddet, hoşgörüsüzlük… Bu da bizi ikinci sebebe yöneltiyor: Bu günlerde Fransa’da Türkiye seçimleri hayli konuşulan bir konu, yeni bir vaat, bir ümidin varlığı söz konusu edilirken toplumun bu nitelikleri, bıkkınlıkları, mağduriyetleri de konuşuluyor. Fransız kamuoyunda Erdoğan rejiminin yansıttığı, gerici, topluma nefes aldırmayan bir durum algısı mevcut. Türkiye’yi az tanıyan, pek de o kadar merak etmeyen bir okuyucuya hitap eden eleṣtirmenler için en kolay yol filmin nasıl anlattığı değil de neyi anlattığını irdelemek oluyor. O da Kurak Günleri’n parlak ve son derece başarıyla tasvir ettiği küçük bir kasabanın sosyokültürel çehresi.  

Bu eleṣtiri yazıları serisinde filme sinema objesi olarak bakan ve öyle olarak eleştiren tek yazı Selim Eyüboğlu’nun kısa tahlili; “Distopyanin Türkiye versiyonu“. Selim Eyüboǧlu Fransız degil, Türkiyeli !

Tarihçi, jeopolitikçi, yazar. Paris8 Üniversitesi, jeopolitik enstitüsünde profesör, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nün 2008-2012 arası direktörü. Son araştırma makalesi “La Libye, tête de pont de la Turquie en Afrique” (Libya, Türkiye’nin Afrika’ya doğru köprü başı) Politique internationale, no.174(2022)

İlgili Makaleler


Son makaleler