Fransa’da “sanatçılarımız” var mı?

Yüksek kültür diyebileceğimiz sanat faaliyetlerine bir yabancılık söz konusu. Türkiye’deki kültürel ayrışma ve birbirine yabancılaşma diasporada da var. Hatta bazen daha keskin bir biçimde var. Ve gençler tahayyül etmekte zorlansalar da her alanda Fransa’da yüzlerce sanatçımız mevcut.

3 Mart 2023 tarihinde TRT Türk televizyon kanalında yayınlanan “Gençler ne diyor?” başlıklı bir programda “Avrupalı Türk Gençleri”ne kültür sanat ve tarihle ilgili olup olmadıkları soruldu. Programa katılan 4 gençten birisi Murat Şahan isimli Lyon Üniversitesinde Siyaset bilimi okumuş, Kurumlar sosyolojisi dalında yüksek lisans yapmış Türk edebiyatı üzerine araştırmalar yapan bir genç. (En azından ekrana getirilen biyografisi böyle diyordu).

Murat Şahan yayının bir bölümünde şöyle dedi: “Fransa’da popüler kültürde yer edinmiş sanatçılarımız henüz yok”. Acaba bu hükmü yumuşatacak mı diye bekledim ancak diğer bir katılımcı Fransa’daki Mağrip kökenlilerin özgün kültür ürettiklerini söyleyince Murat şöyle dedi “Fransa’daki Türkler bu konuda biraz ihmalkâr, bazı münferit teşebbüsler var ama Türk toplumunda sanatsal faaliyetler rağbet görmüyor”.

Fransa doğumlu Türkiye kökenli gençlerde, özellikle muhafazakâr çevrelerde böyle bir algı var. Bu doğru. O yüzden Murat’ın ve diğer üç katılımcının söylediklerine  şaşırmıyorum. Gerçekten de bu gençler, kültür ve sanat dendiğinde ilk önce dizi aktörlüğünü daha sonra da popüler müziği düşünüyorlar. Zaten katılımcılardan biri de Mağrip kökenlilerin Raï ve Hip Hop müziğini harmanlayabildiklerini ve böylece sanata katkıda bulunduklarını söylüyor. Yine aynı gençler sanatın para etmediğini o yüzden de Türklerin sanata fazla önem vermediklerini söylüyorlar.

Hatta işin din boyutu da irdeleniyor ve insanların sanatla  ilgilenmediklerini zira “Müslüman olduğumuzdan” bazı sanat dallarının İslam’la bağdaşmadığını düşündüklerini belirtiyorlar. Halbuki diyor Avrupalı Türk genci “yurtdışı din görevlisi” Melek Yeniel, İslam sanatı çok sever çünkü Allah çok güzeldir ve  o yüzden de camilerimizin güzelliğinden ezanımızın güzelliğine Allah’ın sanata ne kadar önem verdiği anlaşılabilir. Aslında diyor Melek “Bizler Müslüman olarak” sanatla hemhal olmayı İslam’ın bir gereği gibi görmeliyiz. Sunucu, Melek hanımı “bir din görevlisi olarak” takdir ettiğini söylüyor.

Bu bakış açısını asla yadırgamıyorum ve küçümsemiyorum. Burada üç önemli faktör rol oynuyor. Birincisi, evet, Fransa’da yaşayan Türkiye kökenli, Fransa doğumlu gençlerin büyük bir kısmı muhafazakâr ortamların içinde büyüyorlar. Bunu 2017 tarihli Fransız İstatistik Enstitüsü (INSEE)’nün raporu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu aile ve dernek ortamlarında “sanat” her zaman din büyütecinin altında değerlendirilmekte ve bu büyütecin temkinli yaklaştığı dans, bale ya da cinsellikle ilgili her türlü faaliyet “yok” sayılmakta. Elbette bu gençler için “Türk” sadece ve sadece Müslüman. Ancak o zaman “sanatçılarımız” payesini hak edebiliyorlar. Türkiyeli Ermeniler, Yahudiler, Levantenler… Ne kadar büyük sanatçı olurlarsa olsunlar “sanatçılarımız” mertebesine erişemiyorlar.

Yine aynı anket, bu gençlerin önemli bir kısmının diğer göçmen kökenli topluluklara nazaran çok daha az sosyal sıçrama yapabildiklerini gösteriyor. Sınıf meselesi elbette sanata ve kültüre de yansıyor ve kimi sanat dalları, örneğin opera, tiyatro ya da modern dans algı mekanizmasının dışında bırakılıyor.

Elbette burada nesil meselesi de söz konusu. Sadece Türklerde değil bütün gençlerde yüksek kültür diyebileceğimiz sanat faaliyetlerine bir yabancılık göze çarpıyor.

O programa davet edilmek isterdim. Bu gençlere dün Abidin Dino’dan, Münevver Andaç’tan, Yılmaz Güney’den, Dario Moreno’dan ya da Ahmet Kaya’dan, Gökşin Sipahioğlu’ndan, ve bugün Kudsi Ergüner’den, Sedef Ecer’den, Nedim Gürsel’den bahsetmek isterdim. Acaba İstanbullu Baruh Djaki Karyo, yani dünyaca meşhur Tchéky Karyo “sanatçımız” sayılabilir mi? Peki anne tarafından Adapazarlı Shahnourh Vaghinag Aznavourian? Pınar Selek “bizden” görülür mü? Metin Arditi? Sarkis? Ya da İstanbul-Montparnasse eksenindeki ressamlar?

Söylemek istediğim şudur. Türkiye’deki kültürel ayrışma ve birbirine yabancılaşma diasporada da var. Hatta bazen daha keskin bir biçimde kendini belli ediyor. Ve bu gençler tahayyül etmekte zorlansalar da Fransa topraklarında bir çok alanca yüzlerce sanatçımız mevcut.

Tarihçi ve Siyaset bilimci Prof. Dr. Samim Akgönül, Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri bölümü başkanıdır.

İlgili Makaleler


Son makaleler