Erdoğan’ın etkileme hamlesi Mısır, Suriye ve İsrail’i tatmin etmeyecek – Sinan Ciddi | National Interest

Nereye bakarsanız bakın, Erdoğan dış siyasette bir sıfırlama, bir « reset », bir yakınlaşma istiyor. Ancak her durumda ödenecek bir bedel olacaktır.

Sinan Ciddi ‘nin 27 Mart 2023 tarihinde National Interest de İngilizce yayınlanan makalesinin orijinaline buradan ulaşılabilir.

Türkiye, Mısır ile on yıl önce bozduğu ilişkilerini düzeltmek için bir fırsat yakalayabilir. Sonuç tamamen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politika tercihlerine ve 14 Mayıs seçimlerinden sonra ülkenin cumhurbaşkanı olarak kalıp kalmayacağına bağlı olacak. Ancak Kahire’nin zorlu talepler listesi ve Erdoğan’ın inatçı tutumu nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi zor olacak. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ilerleme sağlamak amacıyla kısa süre önce Mısırlı mevkidaşı Sameh Shoukry ile bir araya geldi, ancak görüşme Çavuşoğlu’nun istediği gibi sonuçlanmadı.  Şükrü (Shoukry) Çavuşoğlu’na normalleşmeden önce üç şeyin gerçekleşmesi gerektiğini söyledi: Türkiye’nin Libya’daki tüm askeri faaliyetlerini sonlandırması, Mısır tarafından aranan Türkiye’deki tüm Müslüman Kardeşler üyelerini iade etmesi ve Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve Yunanistan ile olan anlaşmazlıklarını çözmesi.

Mısır Erdoğan için bir öncelik olsa da, Ankara 2021’den bu yana İsrail’in yanı sıra birçok Arap devletiyle de ilişkileri düzeltmenin yollarını arıyor. Açıkçası, Erdoğan son on yılını Orta Doğu ve Akdeniz güçleriyle ilişkilerini torpilleyerek geçirmemiş olsaydı, bugün kapıları çalmasına gerek kalmayacaktı. Öyleyse neden şimdi çitleri onarıyor? Buna cevap vermek nispeten kolay: Türkiye’nin bölgesel izolasyonunun acı gerçekliği, Erdoğan’ın elini bölgesel rakiplerine duyduğu nefreti azaltmaya zorluyor. Mısır, Suriye ve İsrail Türkiye’yle ilişkilerini yeniden inşa etmek isteyecektir ama hepsinin de büyük istekleri var.

Erdoğan 2013 yılından itibaren Türkiye’nin Arap dünyasının lideri ve ABD’nin yakın müttefiki Mısır ile ikili ilişkilerini kopardı. Müslüman Kardeşler’e bağlı olsa da ülkenin demokratik yollarla seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin devrilmesinin ardından Erdoğan, tanımayı reddettiği Abdülfettah El Sisi’yi acımasız bir “tiran” olarak aşağıladı. Bunun üzerine Ankara ile Kahire arasındaki diplomatik ilişkiler kesildi. Çok geçmeden Erdoğan “dünya beşten büyüktür!” diyerek dünya turuna çıkmaya başladı – bu, diktatörlere ve Müslümanlara yapılan zulme isteyerek göz yuman BM Güvenlik Konseyi’nin daimi beş üyesinin adaletsiz ve etkisiz yapısına bir göndermeydi. Seçilmemiş bir askeri diktatör tarafından yönetilen Mısır rejimini rahatlıkla eleştiren Erdoğan, Çin’in Uygur Müslümanlarına uyguladığı zulme ve 2014’te Rusya’nın Kırım’ı işgaline sessiz kalarak bölgenin Müslüman Tatar azınlığını korumaya yemin etti ve sonra onları unuttu.

2010’ların sonlarında Ankara Kahire’ye karşı kabul edilemez pozisyonlar almaya başladı. Erdoğan, mevkidaşı Halife Hafter’i destekleyen Kahire’yi çok kızdıracak şekilde Libyalı Fayez al-Sarraj’a destek verdi. Serrac’ı destekleme kararı, Libya hükümetinin Ankara ile olan deniz sınırlarını, Girit’in varlığını yok sayarak Yunanistan’ın deniz sınırlarının çoğunu kestiği için bölgedeki diğer hiçbir hükümet tarafından tanınmayan bir anlaşmayla sınırlandırmasıyla sonuçlandı. Bu hamle aynı zamanda Mısır’ın da üyesi olduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF) çatısı altındaki ülkeler tarafından belirlenen mevcut deniz sınırlarıyla da çelişiyor. Deniz sınırları ulusal egemenliğin hayati bir unsuru olsa da, bu durumda, denizin altında tüm ülkelerin para kazanmak ve tüketmek istediği doğal gaz yataklarının varlığı nedeniyle önemi daha da artmaktadır. EGMF üyeleri bunu diplomatik ve yasal bir şekilde gerçekleştirirken, Türkiye savaşçı bir oyunbozan olarak hareket etmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımıyor, Yunanistan ve Mısır’ın deniz sınırlarına itiraz ediyor ve tartışmalı sulara askeri gemiler eşliğinde kendi arama ve sondaj gemilerini gönderiyor.

Mısır’ın dış politika yapımına yaklaşımı, Sisi’nin iktidara geldiğinden beri boş durmadığını gösteriyor. ABD’nin gözüne girdi ve İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan gibi diğer önemli bölgesel aktörlerle sağlam bağlar kurmak için önemli miktarda diplomatik sermaye yatırımı yaptı. EGMF meşru olarak algılanıyor ve güçlü bir uluslararası desteğe sahip. Eğer Erdoğan Sisi ile yeniden bir araya gelmek isterse, mevcut Libya ve Akdeniz politikalarını terk etmek zorunda kalacaktır.

Kahire’nin önerisine göre Ankara’nın deniz sınırları konusundaki düşmanca yaklaşımını bırakıp EGMF’ye katılma seçeneği var. Ancak Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs arasında uzun süredir devam eden deniz ihtilafları nedeniyle bunu başarmak zor olacaktır. Bununla birlikte, Ankara elini zorlamak yerine hedeflerine savaşmak yerine diplomasi yoluyla ulaşmayı deneyebilir. Öte yandan Erdoğan, Mısır’ın Müslüman Kardeşler konusundaki taleplerini fazla çaba sarf etmeden karşılayabilir. Müslüman Kardeşler’in Türkiye’deki ayak izi eskiye kıyasla çok daha küçük. Birçok üyesi ülkeyi terk etti ve yakın zamanda yetkililer tarafından cemaate bağlı bir televizyon kanalının kapatılması için adımlar atıldı. Öte yandan eylemsizlik Türkiye için gerçekten bir seçenek değil ve Erdoğan da bunun farkında.

Erdoğan’ın 2022 FIFA Dünya Kupası’nın açılışında Sisi’nin elini sıkma kararı tesadüfi bir karşılaşma değildi. Aksine bu, dikkatlice koreografisi yapılmış bir fotoğraf fırsatının yanı sıra son on yıldaki tüm Orta Doğu dış politikasının bir başarısızlık olduğunun zımni bir itirafıydı. Erdoğan’ın, sözde liderlik etmeyi umduğu Müslüman Kardeşler’e yakın liderler tarafından yönetilen bir bölge tarafından kuşatılma fantezisi tamamen yok oldu. Mısır’dan Tunus’a, Irak’tan Suriye’ye, Erdoğan’ın uzun zamandır hayranlık duyduğu Müslüman Kardeşler’in dünya görüşüne yakın Sünni rejimlerin kurulma şansı şu anda sıfır. Bunun yerine hepsi, rakiplerini ortadan kaldırmayı başaran diktatörler tarafından yönetiliyor. Erdoğan’ın, muhtemelen yerine Sünni bir alternatif getirmek için devirmeye çalıştığı Suriye lideri Beşar Esad ile ilişkilerini “normalleştirmeye” çalışmasının nedeni de bu. Ancak bunun meyve vermesi için Esad, Suriye topraklarındaki Türk askeri varlığının kaldırılmasını talep ediyor – Erdoğan’ın yutması gereken bir başka acı hap.

Son olarak, Erdoğan’ın bir kez daha yakınlaşma arayışında olduğu İsrail var. Erdoğan 2007’de İsrail’i “bebek katili” olmakla suçladı ve bu açıklamasını 2010’da Gazze’ye yönelik deniz ablukasını delme girişimiyle takip etti; bu da silahlı bir çatışma ve diplomatik ilişkilerin sona ermesiyle sonuçlandı. Mısır gibi İsrail de kenarda oturmadı. İbrahim Anlaşması’nı imzalaması ve EGMF’ye katılması, Yahudi devletinin çevresindeki Arap devletleriyle sağlam ilişkiler kurmasına yardımcı oldu ve Ankara’yı marjinalleştirdi.

Bunun üstesinden gelmek için İsrail ve Türkiye yakın zamanda büyükelçilik düzeyinde diplomatik bağları yeniden kurmayı başardı. Ancak Türkiye, Hamas liderlerinin topraklarından sınır dışı edilmesi ve ofislerinin kapatılması gibi bazı temel İsrail taleplerini yerine getirmediği sürece güvene dayalı bir ilişkinin gerçekleşmesi pek olası değil.

Nereye bakarsanız bakın, Erdoğan bir “sıfırlama” ve “yakınlaşma” istiyor. Ancak her durumda ödenecek bir bedel olacaktır. İlişki kurmak istediği devletlerin Erdoğan’a karşı uzun bir haklı şikâyet listesi var. Bu şikayetleri gidermek zor bir iş ama Erdoğan’ın fazla seçeneği yok. Türkiye oldukça yalnız ve cesur seçimler yapılmadığı sürece de yalnız kalmaya devam edecek.

Sinan Ciddi, Demokrasileri Savunma Vakfı’nda (Foundation for Defense of Democracies – FDD: Washington DC merkezli, ulusal güvenlik ve dış politikaya odaklanan bir araştırma enstitüsü) kıdemli araştırmacı olarak görev yapmakta ve FDD’nin Türkiye Programı ile Askeri ve Siyasi Güç Merkezi’ne (CMPP) katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda Command and Staff College-Marine Corps University ve Georgetown University School of Foreign Service’de Güvenlik Çalışmaları Doçenti olarak görev yapmaktadır.

Yazı işleri departmanı

İlgili Makaleler


Son makaleler