“Türkiye, otoriter Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan daha büyük ve daha saygındır” – Bayram Balcı | Le Monde

Siyaset bilimi araştırmacısı ve Türkiye uzmanı Bayram Balcı 18 Ocak 2023 tarihli Le Monde‘da yayınlanan yazısında Avrupalılardan Türkiye ile bağlarını koparmamaları çağrısında bulundu. Balcı, “Türkiye’de Haziran ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine birkaç ay kala Recep Tayyip Erdoğan’ın pek de olumlu olmayan bir ortamda sıkışmış” oldugunu söylüyor.

2023 yılı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından arzulanmış ve şekillendirilmiş olan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıldönümü.

Bu yıldönümü büyük bir şatafatla kutlamaya hazırlanan hükümet, ülkenin büyük başarılarını iktidar partisi AKP’ye mal etmek için onun mirasını baltalamaktan çekinmiyor. Aynı zamanda 2023 senesi, yirmi yıldır ülkenin başında olan Cumhurbaşkanı Erdoğan için olduğu kadar, Türkiye-Avrupa iliṣkileri açısından da kritik bir cumhurbaşkanı seçimi yılı.

Seçim kampanyası resmen başlamadıysa da aslında şimdiye kadar hiç durmadı.  Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm medyayı işgal ediyor, konuşma süresini tekeline alıyor, bir gün bir köprünün, başka bir gün bir otoyolun açılışını yapıyor, Türk insansız hava aracı endüstrisinin amiral gemisinin önünde duruyor ve halkının refahı ve Türk ulusunun büyüklüğü için bu başarılarla duyduğu gururu sergiliyor.

Ancak bu pürüzsüz görüntün ardında Haziran ayı için planlanmış olan seçimlerin hiç lehine olmayan bir bağlam saklı. O kadar ki seçim tarihinin öne alınması söz konusu. Erdoğan bunu daha bu Ocak ayı başında imâ etti.

Ekonomi zor durumda: % 85’lik resmi -ve muhtemelen azımsanan- enflasyon oranıyla halkın satın alma gücü sürekli düşüyor. 2002’den bu yana her seçimi kazanmasını sağlayan birbirini izleyen hükümetlerinin ekonomik performansıyla övünen Erdoğan, seçim makinesinin tutukluk yaptığını görüyor. Ancak ekonomi her şeyi açıklamıyor.

Saltanatının ilk yarısına siyasi ve ekonomik liberalizm, yurtdışında ise muzaffer bir soft power (yumuşak güç) damgası vururken, 2013’ten bu yana rejim, yurtiçinde ve yurtdışında, özellikle de Batı’da sevilmeyen bir otoriter sürükleniş içinde gerildi. Uzun süre dinamik ve başarılarla bezenmiş olan dış politikası – Müslüman dünyasında demokratikleşme ve kalkınmada bir “Türk modeli”nden söz ediliyordu – en hafif tabirle çıkmaza girdi. Ülke yalnızlaştı ve Ermenistan, Mısır, İsrail ve yakında Suriye ile ilişkileri normalleştirme girişimleri, Türkiye’nin arabuluculuğunun yararlı görüldüğü Ukrayna hariç, sürekli zorluklarla karşılaşıyor.

Muhalefetin Avrupa’ya ihtiyacı var

Uzun süredir bölünmüş ve dağınık olan muhalefetin nihayet daha düzgün bir mücadele düzenine girmiş olması Erdoğan’a meydan okuyan engellerden bir tanesi. Nitekim ona karşı ortak cephe oluşturan altı parti, kim olacağına henüz karar vermedikleri tek bir aday gösterecek. Hükümeti bu stratejik cephe o kadar endişelendiriyor ki 15 Aralık 2022’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve muhtemel Erdoğan muhalifi Ekrem İmamoğlu resmî kurumlara hakaretle suçlandı. Mahkumiyeti onaylanırsa, iki yıl hapis cezası alma riski var, bu da onu beş yıl boyunca herhangi bir siyasi faaliyetten men edecek ve meydanı Erdoğan’a bırakacak.

Bu sınav niteliğindeki cumhurbaşkanlığı seçiminin etkileri nötr olmayacak, hem ülkeye hem de komşu Avrupa’ya başka seçenekler sunacaktır. Avrupa’nın seçim öncesi, seçim sırası ve sonrasındaki tutumu Türkiye-Avrupa ilişkilerinin geleceği açısından çok önemli olacaktır.

Erdoğan’ın kazanacağı bir zafer, Türkiye’nin bir doğu ülkesi olarak içe kapanıṣını, otoriter sürüklenişini devam ettirecek, Batı’dan daha da uzaklaşarak  Rusya, Çin, İran gibi otoriter rejimlere yakınlaştıracaktır. Muhalefet cumhurbaşkanlığını kazanırsa, ki bu gerekli ama yeterli olmayan bir koşuldur, o zaman Türkiye’yi hukukun üstünlüğüne ve belki de Batı’ya geri döndürmek için eşi benzeri görülmemiş bir fırsat yakalamıṣ olacaktır. En azından muhalefetin vadettiği, ultra-başkanlık siyasi sistemini gömmek ve daha demokratik bir parlamenter modele dönmek ve Avrupa ile bağları güçlendirmek mümkündür. Ancak bunu başarmak için altı partinin ortak cephesi yeterli olmayacaktır. Türk muhalefetinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün Avrupa modellerini örnek alarak kurduğu bu büyük laik cumhuriyete açık olan, kendi söylemine güvenen bir Avrupa’ya ihtiyacı var. Avrupa’nin kötü niyetle herṣeyi otoriter Erdoğan’ın sırtına yüklemekten vazgeçip, kendisini kemikleştiren güvensizliǧinden, kimlik temelli şüpheciliǧinden ve içe kapanıklıǧından çıkması gerekmektedir. Bu Avrupa’nın çıkarına olacaktır.

Stratejik hatalar

Son yıllarda Türkiye’nin hassas ve müzakere etmesi zor bir ortak haline geldiği doğrudur, ancak çabaları gevşetmek sadece Türkiye’yi daha da yabancılaştırmaya sevk edecektir. AB kapısındaki aşağılayıcı bekleyişi, onu Avrupa deneyimine sahip bir ülke olmaktan çıkarmaz. Bu büyük ülke, özellikle Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı ve benzeri göç akımlarının en yoğun olduğu sınırlarımızın bir kısmını korumaktadır. AB bu sadık müttefikin ve Doǧu’da NATO’nun kurucu üyesinin Doğu’ya kaymasına izin vermiştir. Ezelî düşmanı Rusya ile yakınlaşması sadece Putin ve Erdoğan’ın otokratik yakınlığından kaynaklanmıyor. Avrupalıların Suriye krizi sırasında tampon ülke Türkiye’yi iki şeytanıyla yalnız bırakması kısmen Avrupa’nın stratejik hatalarından biridir. Batı’dan terk edilince Putin’le yakınlaşıp ve belki de birkaç hafta ya da ay içinde Beşar Esad’la bağlarını yenileyerek yanlış bir seçim de yapabilirdi.

Başka bir deyişle, Batı Suriye’deki strateji(sizlik)lerinde, kendilerinin yardımı olmadan Batı kampına geri dönemeyecek olan Türkiye’yi feda etti. Gerçekten de Türkiye’nin Moskova’ya yönelmesi kendi iradesi dışında gerçekleşti. Ancak bu bağ hala kırılgan ve Türkiye’nin Rusya-Ukrayna çatışmasındaki rolü, Batı için ne ölçüde güçlü bir bağ olarak kalması gerektiğini gösteriyor. İstanbul ve Çanakkale boğazlarının bekçisi olarak, Ukrayna’ya ve aynı zamanda Batı’ya daha iyi yardım edebilmek için Rusya’ya seyrüseferi sınırlandırıyor.

Avrupa’nın bu anahtar ülkeye güvenebilmeye ihtiyacı var. Erdoğan’ın otoriter Türkiye’sinin çarpıtıcı prizmasının ötesine bakmak ve bu ülkenin cumhurbaşkanından daha büyük ve daha saygın oldugunu görmek lâzım. Bu ülkenin tek bir kişinin kaprislerinden daha sağlam, demokratik değerlerini yeniden tesis etmeye çalıṣan, onları özgür ve egemen bir hukuk devlet içinde savunmak için her zamankinden daha fazla seferber olduğunu görmenin zamanı gelmiştir.

Bayram Balcı siyaset bilimi alanında araştırmacı. 2017-2022 yılları arasında İstanbul’da Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü (IFEA) başkanlığı görevinde bulundu.

Yazı işleri departmanı

İlgili Makaleler


Son makaleler