Türk demokrasisi askıda – Ariane Bonzon | Le Monde Diplomatique
Yaklaşık altmış milyon Türk seçmen, milletvekillerini belirlemek ve cumhurbaşkanını seçmek üzere 14 Mayıs’ta oylarını kullanacak. Yıkıcı çifte depremden üç ay sonra ve artan otoriterliğin damgasını vurduğu bir siyasi bağlamda, Recep Tayyip Erdoğan heterojen ama birleşik bir muhalefetin adayıyla yüzleşmek zorunda. Seçimleri manipüle edecek kadar mı?
Ariane Bonzon tarafından Le Monde Diplomatique Mayıs 2023 sayısında kaleme alınan makalenin Fransızca orijinaline buradan ulaşılabilir.
Yirmi yıldır Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’a karşı muhalefet daha önce hiçbir milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminde onu devirmeye bu kadar yaklaşmamıştı. Üst üste üçüncü dönem için yarışan Reis birkaç aydır zor durumda. Rakibi Kemal Kılıçdaroğlu ile arasındaki fark bazı anketlere göre zaman zaman azalsa da Cumhurbaşkanına olan hoşnutsuzluğu 2021’den bu yana kötü ekonomik durum ve ardından 6 Şubat’taki çifte depremin şoku – en az elli bin ölü, büyük ölçüde hükümetin kayırmacı ve müşterici (clientéliste) kentleşme politikasının yanı sıra acil servislerin hatalı yönetimi nedeniyle – açıklıyor (1).
Anketlerin favorisi 74 yaşındaki Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adeta antitezi. Fazla siyasi karizması olmamakla birlikte iyi mizaçlı bu sakin ekonomist, 2002’den beri iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) tarafından kademeli olarak tasfiye edilmeden önce uzun süre devletin omurgasını oluşturan solcu, laik, egemenlikçi ve milliyetçi devlet memurunun profiline sahip. Dersim’in asi bölgesinde doğan mütevazı bir kökene sahip olan Kılıçdaroğlu, Şii İslam, tasavvuf, Zerdüştlük ve hatta Hıristiyanlıktan esinlenen heterodoks ve senkretik bir tarikatın uygulandığı, gelenekçi bir Sünni olan Erdoğan’ın Türk toplumunu kutuplaştırma arzusuyla sık sık damgaladığı Alevi cemaatine mensup.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin önce milletvekili, sonra genel başkanı olan Kılıçdaroğlu, hükümete yakın kişi adlarının karıştığı bazı yolsuzluk davalarını kınayarak kendini kamuoyuna tanıttı. 2017 yılında, 69 yaşındayken, Temmuz 2016’daki başarısız askeri darbenin ardından hükümet tarafından gerçekleştirilen büyük tasfiyelere karşı Ankara’yı İstanbul’a bağlayan bir adalet yürüyüşü düzenledi. Bu eylemin ardından, Erdoğan’ın “Yarın adli makamlar sizi bir yere çağırırsa şaşırmayın” uyarısına, “Sizin ve hükümetinizin mahkemelere emir verdiğinizi kanıtlarsam, onurlu bir adam gibi istifa edecek misiniz?” diye karşılık verdi (2). Tavrını belirledi ve yıllar içinde de yükseltti. Seçim kampanyası sırasında, rakibi Erdogan’dan Şubat 2023’te meydana gelen iki depremin yol açtığı felaketin boyutları konusundaki sorumluluğunu açıklamasını istedi.
Olağanüstü hal altında kampanya
Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlamayı seven CHP lideri kampanya boyunca birlik kartını oynadı. Aşırı milliyetçi aşırı sağdan ılımlı sola, siyasal İslam’dan muhafazakâr liberalizme kadar uzanan altı partiden oluşan Millet İttifakı’nı bir araya getirmeyi ve bir arada tutmayı başardı (3). Ancak, bu garip evlilk, Türkiye Cumhurbaşkanı’nın liderliğindeki Cumhur İttifakı’na karşı seçmenleri tam olarak ikna etmiş görünmüyor (4). Araştırmacı Aurélien Denizeau’ya göre Millet İttifakı “ideolojik bir yakınlaşmadan çok, onu oluşturan partilerin seçimler için listelerini birleştirme ve aynı zamanda cumhurbaşkanlığı seçimleri için ortak bir adayı destekleme yönündeki ortak iradeyi teşkil ediyor” (5). Bu, koalisyonun kazanması halinde AKP öncesindeki hükümet istikrarsızlığına geri dönüleceğinden korkulmasına neden olan bir mantık anlaşması.
Ocak ayının sonunda bu “Altılı Masa” ayrıntılı önlemlerden ziyade ana ilkelerden oluşan bir hükümet programı yayınladı: dengeli bir parlamenter rejime dönüş; ekonomik durumu iyileştirmek için enflasyonla mücadele; insan haklarına ve demokratik standartlara saygı (6). Ancak Kürt meselesine ilişkin hiçbir şey söylenmedi. Kılıçdaroğlu yine de kendisini uzun zamandır laik partiler tarafından damgalanan başörtülü kadınlarla, muhafazakar milliyetçilerle ve aynı zamanda eş başkanlarıyla görüştüğü Halkların Demokratik Partisi (HDP) arasında bir uzlaşma adamı olarak sundu. Millet İttifakı içindeki bileşenlerden milliyetçi ve sağ görüşe mensup İYİ Parti’nin “devletin bölünmez bütünlüğüne zarar verdiği ve PKK ile bağlantıları” nedeniyle hakkında kapatma davası açılan HDP’ye karşı sert ve uzlaşmaz bir çizgi izlemesi de başka engeller çıkardı. Ancak Cumhuriyetçi adayın uzlaşma stratejisi meyvelerini verdi: 2016’dan beri hapiste olan HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın da etkisiyle, HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeme kararı aldı. Bu oluşumun sempatizanlarının oylarının belirleyici olabileceği Kılıçdaroğlu’na zımni bir destek.
Tüm bunlara rağmen pek çok vatandaş cumhurbaşkanının yeniden seçileceğine inanıyor. Hiç şüphesiz önceki seçimlere damgasını vuran 2014’te son sayım sırasında gerçekleşen geniş ölçekli elektrik kesintisi, 2017’de mühürsüz zarflar hadisesi gibi çok sayıda usulsüzlüğü unutmuyorlar. Dahası bu yıl, Şubat depremlerinin seçim sürecinin sorunsuz ilerlemesini sekteye uğratabilecek bir dizi dolaylı etkisi de söz konusu. Seçim kampanyaları depremin ertesi günü afetten etkilenen 10 ilde ilan edilen olağanüstü hal altında yürütülüyor. Bu durum Türk halkının zaten aşina olduğu bir durum, zira 2017 ve 2018 yıllarında anayasa referandumu ile cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri de olağanüstü hal altında yapılmıştı.
Uluslararası araṣtırmalar merkezinde (Centre de recherches internationales (CERI)) araştırmacı olan Élise Massicard, “yürütme, olağanüstü hali, daha uygun olabilecek doğal afet durumuna tercih ederek, bu aşırı nüfuslu bölgelerde gösterileri yasaklamak veya medyayı kontrol etmek için kamu yetkililerine çok daha fazla güç vermeyi seçti ve birkaç yıldır duyulan, devlet aygıtının tarafsız olmadığı, AKP’ye itaat ettiǧi ve kamu kaynaklarını partizanca kullandığı yönündeki eleştirileri güçlendirdi” diyor.
Ayrıca epremin seçimler üzerindeki etkisi daha da tartışmalı olabilir. Seçmen listeleri, seçimden önceki en az üç ay boyunca orada ikamet etmiş olmaları koşuluyla, seçmenlerin adreslerine göre hazırlanıyor. Üç buçuk milyondan fazla yerinden edilmiş insanın yanı sıra, iktidardaki hükümete daha az sempati duyan milyonlarca genç ve depremzedeleri yeniden yerleştirmek için kapatılan öğrenci yurtlarından ayrılmak zorunda kalan, çoğu ilk kez oy kullanacak olan kişilerle birlikte, seçmenlerin kaydedilmesi gerçek bir zorluk teşkil ediyor. Belirli bir ilçedeki seçmenlerin siyasi eğilimlerine bağlı olarak, yeni seçmenlerin kaydedilmesinde ya da iz bırakmadan taşınanların silinmesinde el çabukluğu ve değişken gayretleri göz önünde tutmak gerek. “Milyonlarca oy söz konusu ve bu durum nihai sonucu etkileyebilir. Bazı seçim bölgeleri parlamento seçimleri için diğerlerinden daha belirleyici ve bu seçim cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda önemli bir rol oynayabilir” diyor Massicard. “Yetkililer kayıtların sorunlu olabileceğinin ve hile yaparak bir şey kazanamayacaklarının farkındalar. Ancak depremin ardından yaşanan büyük nüfus hareketlerinin manipülasyona açık olduğu da bir gerçek. Muhalefet koalisyonu bunu kilit bir mesele haline getiriyor.” Ancak Erdoğan başka tür manevraları tercih edebilir. Yenilgi yakın görünürse, cumhurbaşkanına sadık kalan yargıçlar ve seçim görevlileri, 2019 İstanbul belediye seçimlerinin sonuçlarını iptal ederken yaptıkları gibi, durumu tersine çevirebilirler. Profesör Sinan Ciddi, “Recep Tayyip Erdoğan polise ve silahlı kuvvetlere bile başvurabilir” diye uyarıyor (7).
Nüfusun yüzde 60’ını ilgilendiren asgari ücreti ve memur maaşlarını seçim için önemli ölçüde arttırdıktan ve iki milyon kişinin emeklilik hakkını talep etmesine olanak tanıdıktan sonra Cumhurbaşkanı, depremde yıkılan on binlerce evi yeniden inşa etme vaatlerini de çoğalttı.
Bu durum, Türk halkını Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayı kiracısının değişebileceǧi konusunda karamsar hale getiriyor. Medyanın yaklaşık yüzde 90’ının hükümetin elinde olması, onlarca HDP’li gazeteci ve siyasi kadronun hapiste olması, partinin kapatılma tehdidi, İstanbul’un popüler CHP’li belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı açılan açık dava ve sosyal ağları sıkı bir şekilde kontrol eden yeni bir yasa ile kampanya adil olmaktan hayli uzak.
Dahası, seçim süreci doğrudan rejimin kontrolü altında: siyaset bilimci Cengiz Aktar, il ve ilçe seçim kurulu başkanların ve kararları nihai olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) on bir hakiminin hükümet tarafından atandığına dikkat çekiyor. Massicard da bu görüşe tamamen katılmıyor: “Elbette Yüksek Seçim Kurulu’nda görev yapan tüm yargıçlar AKP döneminde atandı, ancak oy kullanma hakları olmasa da ana siyasi partiler burada temsil ediliyor.”
Yurttaş gözlemciler
2023 seçimleri, 2014 ve 2015 seçimlerinde, özellikle İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi sivil toplum girişimlerinin yeniden ortaya çıkıcaǧna işaret ediyor ; o seçimlerde aktivistler saatlerce oy pusulalarının bulunduğu torbaların üzerine çökmüş, izledikleri sandığın sonuçlarının sayılmasını beklemiṣlerdi. . Bu gözlem ve hile karşıtı nöbet operasyonları gençlerin yaratıcılığının, enerjisinin ve demokratik kararlılığının bir göstergesiydi. Ancak sonraki yıllarda bu faaliyetler azaldı. Aralarında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından gönderilen 350 kadar gözlemcinin de bulunduğu az sayıdaki yabancı gözlemciye ek olarak, bu vatandaş gözlemcilerin 190.000 kadar oy verme merkezinin tamamını kapsaması kesinlikle mümkün olmayacaktır.
Muhalif siyasi partiler yıllar içinde tecrübe kazandılar, izleme ve sayım işlemlerinde giderek daha önemli bir rol oynamaya başladılar. “Muhalefet eskisinden çok daha iyi organize olmuş durumda; gözlemciler ve sayım görevlileri de artık işi kavradı ve daha dikkatli davranıyor” diyor Massicard. Sorun şu ki, bazı bölgelerde partililerin sayıları tüm sandıklara müşahit göndermelerine imkân vermiyor. Muhalefet farklı seçim tabanlarına sahip çeşitli örgütlerden oluştuğu için, bu işi kendi bölgesel konumlarına göre paylaşmaları mümkün.
Erdoğan “Demokrasi sandıkta başlar ve sandıkta tecelli eder” sözünü tekrarlamayı seviyor. Bu nedenle gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, “meşruiyetini seçimler üzerine inşa etmiş olan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, muhalefetin zaferinin açık olması halinde sonuca itiraz edemeyeceğine (8)” inanıyor.
Her halükarda, Mayıs ayında Türkiye’de söz konusu olan klasik bir seçim yarışının çok ötesinde. 2014’te Türkler, AKP’li Enerji Bakanı’nın ülkenin otuz beş şehrinde oy sayımını kesintiye uğratan sayısız elektrik kesintisinin bir kedinin elektrik trafosuna girmesinden kaynaklandığına dair sözleriyle alay etmişti. Dokuz yıl sonra, seçmenlerin aynı durumda aynı mizah anlayışına sahip olacakları kesin değil. Zira muhalefetin çok az bir farkla kaybetmesi halinde, bu başarısızlık mutlaka iktidar partisinin gerçek ya da varsayılan manipülasyonu ve hilesi çerçevesinde yorumlanacaktır. Bu da gelecekteki demokratik seçim süreçleri için güvensizlik ve hatta hoşnutsuzluk tohumları taşıyacak ve belki de gelecekteki şiddetin tohumlarını atacaktır.
Ariane Bonzon, Gazeteci, 2019’da Franszıca olarak yayınlanan “Turquie, l’heure de vérité”(Türkiye, Hakikat Vakti) kitabının yazarı.
(1) Lire « La présidence ébranlée de M. Erdoğan », Le Monde diplomatique, mars 2023.
(2) Lire Sümbül Kaya, « Comment M. Erdoğan a maté l’armée turque », Le Monde diplomatique, octobre 2016.
(3) Le CHP, le Parti de la démocratie et du progrès (DEVA), le Parti d’avenir (GP), le Parti démocrate (DP), le Bon Parti (IYI) et le Parti de la félicité (SP).
(4) L’AKP, le Parti d’action nationaliste (MHP), le Parti de la grande unité (BBP), le Nouveau Parti du bien-être (YRP) et le Parti de la cause libre (HUDA-PAR).
(5) Aurélien Denizeau, « Les coalitions politiques en Turquie à la veille des élections de 2023 », Institut français des relations internationales (IFRI), avril 2023.
(6) Cf. Seren Selvin Korkmaz, « Turkey’s visionary opposition : A proposal for new government and policymaking structures », German Marshall Fund, 29 mars 2023.
(7) Cité par Jamie Dettmer, « It’s going to be hard to get rid of Turkey’s Erdoğan », Politico, 18 mars 2023.
(8) Aslı Aydıntaşbaş, « Letter from Istanbul : Turkey has difficult years ahead », Brookings, 4 avril 2023.