Suriye ve Türkiye’de deprem sonrası siyaset – Marc Pierini | Carnegie

AB öncülüğündeki bağış konferansı yaklaşırken, Suriyeli ve Türk liderlerin siyasi hırsları insani yardımın çok ötesine uzanıyor. Batılı hükümetler insani dayanışma ile kaba siyaset arasında ince bir çizgi izlemelidir.

Marc Pierini’nin 23 Şubat 2023 tarihli Carnegie Europe‘daki analizine buradan erişilebilir.

Depremden sadece bir gün sonra, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, “Türkiye ve Suriye halkına destek amacıyla (…) bir bağış konferansına ev sahipliği yapmak” için sürpriz bir girişimde bulundu. Avrupa Konseyi bu daveti onayladı. AB liderleri şimdi Suriye’deki rejimi meşrulaştırmadan ve son derece tartışmalı bir seçim sürecinde Türkiye’nin liderliğine zımni bir onay vermeden verdikleri sözü yerine getirmelidir.

Böylesine istisnai bir trajedinin ardından, siyasi düzeyde ziyaretler tahmin edilebileceği gibi gerçekleşti: en az bir devlet başkanı (Katar), beş dışişleri bakanı (Ermenistan, Almanya, Yunanistan, İsrail ve ABD), iki Avrupa komiseri, iki Avrupa Parlamentosu üyesi, NATO genel sekreteri ve BM ajanslarının liderleri Türkiye’yi ziyaret etti. Çoğunluğu BM yetkililerinden oluşan Suriye’ye resmi ziyaretler ise çok daha azdı.

Dayanışmanın ötesinde, bu tür ziyaretler bu ülkelerin liderlerinin siyasi iştahını kabartıyor. Yaklaşan bağış konferansıyla birlikte en az üç soru ortaya çıkıyor ve bunların basit cevapları yok.

Konuk listesi her şeyden önce geliyor. Konferans teknik nitelikte olacak ve Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olivér Várhelyi ile bu hafta Türkiye’yi ziyaret eden İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell tarafından yönetilecek. BM kuruluşları ve başlıca uluslararası bağışçıların yanı sıra bir Türk bakan da davet edilecek. Suriye ile temaslar zaten insani konularla sınırlı olduğu için konferansta da durum farklı olmayacak. Rusya, Ukrayna’ya açtığı savaş ve ardından gelen yaptırımlar nedeniyle davet edilmeyecek. Halihazırda acil durum aşamasında yer alan ve uluslararası alanda tanınan sivil toplum kuruluşları (STK’lar), şehir planlama ve mimarlık alanında uzmanlaşmış STK’lar ve etkilenen bölgelerdeki belediye yetkilileri de davet edilebilir.

Türkiye’deki seçimlerle ilgili olarak tarafsızlık AB için büyük bir zorunluluktur. Ankara, bağışçılardan, ülkenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan gerçekçi olmayan ancak son derece siyasi bir hedef olan “bir yıl içinde yeniden yapılanma” planlarını onaylamalarını isteyecektir. Bu pek olası değil ve Türk halkı arasında büyük bir kızgınlık yaratacaktır. Yine de milyarlarca dolarlık yardım muhtemelen Türkiye’nin mevcut cumhurbaşkanı için bir zafer olarak sunulacaktır. Türkiye’de seçimlerin ne zaman yapılacağına dair belirsizlikler göz önünde bulundurulduğunda -ki liderler çelişkili sinyaller vermektedir- Batılı liderler siyasetten uzak durmalıdır.

Ayrıca, bazı AB liderleri konferansı Türkiye’yi İsveç’in NATO üyeliğine muhalefetini kaldırmaya ikna etmek için bir fırsat olarak görme eğiliminde olabilirler, ancak bu tam tersine Ankara’ya riskleri bir kez daha artırma fırsatı verecektir. NATO’nun genişlemesi ile deprem sonrası rehabilitasyonu birbirine karıştırmak için hiçbir neden bulunmuyor.

İkinci soru, insani yardım, rehabilitasyon ve yeniden inşa projeleri arasındaki alışılagelmiş tartışmayla birlikte, eylem öncelikleri etrafında dönmektedir.

Öncelikli ihtiyaçların gösterge niteliğindeki bir listesi şunları içermelidir: asbest, kimyasallar veya çimento gibi inşaat malzemelerinin toprağı ve yeraltı sularını uzun vadede kirletmesini önlemek için deprem enkazının kontrollü bir şekilde bertaraf edilmesi; inşaat malzemeleri ve inşaat izinleri için sıkı kontrol prosedürleri de dahil olmak üzere fay hatları ve anti-sismik normları dikkate alan şehir planlaması; su ve kanalizasyon, elektrik, ulaşım ve iletişim gibi kamu hizmetlerinin ve okullar, hastaneler, nüfus kayıtları ve sanitasyon gibi sosyal hizmetlerin rehabilitasyonu; ve son olarak, geçici konut projeleri ve temel ev eşyalarının dağıtımı.

Türkiye’deki siyasi güçlerin çoğunluğunun mültecileri Suriye’ye geri gönderme konusundaki istekliliği ve Suriye’nin iç savaşı sona erdirmek için üzerinde anlaşmaya varılmış bir çerçeve olmamasına rağmen kuzey bölgelerinin kontrolünü yeniden ele geçirme hedefi göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’deki Suriyeli mültecilere ve Suriye’nin kuzeyinde yerlerinden edilmiş kişilere yönelik desteğin sürdürülmesi özellikle ciddi bir konudur. Düzenlenecek bağış konferansı Suriyeli mültecilere ve yerlerinden edilmiş kişilere verilen desteğin azalmasına yol açmamalıdır. Hâlihazırda Türkiye’den Suriye’nin kuzeyine giden uluslararası insani yardım konvoyları için üç sınır karakolu açık durumdadır: bu kazanım tam bir yıl boyunca garanti altına alınmalıdır.

Son olarak, üçüncü soru konferansın sonuçlarının çerçevesi ile ilgilidir. Mevcut durum göz önüne alındığında, konferansın siyasi nitelikte resmi sonuçlar kabul etmesi pek mümkün görünmüyor. Konferans en iyi ihtimalle, davet eden tarafların ilk konsept notunda belirttikleri ihtiyaçlara yönelik bir taahhütler listesi ile sonuçlanabilir. Bunu takiben her bağış yapan, kendi operasyonel prosedürlerine ve büyük olasılıkla siyasi tercihlerine göre vaatlerini uygulamaya koyacaktır.

Körfez ülkelerinin Suriye’deki Beşar Esad rejimine milyarlarca dolarlık yardım aktarmaktan çekinmeyeceğine ve Katar’ın Türkiye’ye cömertçe yardım edeceğine şüphe yok. Batılı bağışçılar Suriyeli mağdurlara BM sistemi ve STK’lar aracılığıyla yardım edecek ve Ankara’yı çeşitli kurumlar aracılığıyla destekleyecek, böylece taahhütlerinin yalnızca hükümet aracılığıyla kanalize edilmesini engellemiş olacaklar. Bu da açık çek ya da bütçe desteği anlamına gelmiyor, zira sıkı mali ve teknik kontroller uygulanması şart.

Tahmin edilebileceği gibi, Suriyeli ve Türk liderler mümkün olduğunca çok siyasi fayda sağlamaya çalışırken, çevre ve inşaat standartları gibi konular muhtemelen bir kenara itilecek. Şam, Batılı ülkelerin tam tersi bir hedefle, Suriye’nin siyasi normalleşmeyi başardığı izlenimini yaratmak istiyor olabilir.

Konferansa paralel olarak, Suriye muhtemelen topraklarında bulunan Türk güçlerinin ayrılması ve tüm sınırların ve dolayısıyla yeniden inşanın kontrolünün kendilerine bırakılması gerektiği görüşünü vurgulayacaktır ki bu görüş Rusya tarafından da desteklenmektedir. AB için, siyasi çekişmelere yer bırakmayacak şekilde, etkilenen insanlara destek en büyük öncelik olmaya devam etmelidir.

Avrupa Komisyonu ve İsveç önemli bir davette bulunmuştur. Şimdi insani konulara odaklanmaya devam etmelidirler.

Marc Pierini, Carnegie Europe’da kıdemli araştırmacı olarak çalışmakta ve araştırmalarında Avrupa perspektifinden Orta Doğu ve Türkiye’deki gelişmelere odaklanmaktadır.

Yazı işleri departmanı

İlgili Makaleler


Son makaleler