Erdoğan’ın Suriye Politikası : Statükonun Devamı mı? – Sinem Adar

Erdoğan’ın seçimi kazanması, Türkiye ve Suriye’deki Kürt aktörlerle daha fazla çatışmayı körükleyen bir söylemle mümkün oldu. Gelecekte de bu tutumundan geri adım atması pek muhtemel görünmüyor. Türkiye, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile olası müzakerelerde PKK ile “sonsuza dek sürecek savaşını” Suriyeli mültecileri ülkelerine geri gönderme arzusuyla dengelemeye çalışacaktır.

Sinem Adar tarafından 5 Haziran 2023 tarihinde Foreign Policy Research Institute‘de kaleme alınan makaleye buradan erişilebilir.

Recep Tayyip Erdoğan, önceki seçimlerden farklı olarak zafer konuşmasını AKP parti genel merkezi yerine Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapmaya karar verdi. Bu tercih basit bir tesadüften öteydi. Adeta bir güç gösterisiydi. Zira ekonomik, siyasi ve sosyal kırılganlıklara rağmen Erdoğan yüzde 4,3’lük bir farkla ikinci tura gitti.

Külliye’nin önünde toplanan yüzlerce kişi, Türk bayrakları sallayarak, milliyetçi bozkurt selamı vererek ve İslamcı Rabia işaretleri yaparak coşkulu bir kalabalık oluşturdu. Erdoğan’ın konuşmasına milli ihtişam ve kin damgasını vurdu. Kalabalıklar HDP’nin cezaevindeki eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın idamı için slogan atarken, Erdoğan kendi iktidarı boyunca Demirtaş’ın serbest bırakılmayacağı sözünü verdi. Ayrıca Türkiye’nin güney sınırlarının terörden arındırılmasını sağlayacağına dair de taahhütte bulundu. Erdoğan, “Mültecilerin Suriye’ye geri gönderilmesi bu planın bir parçasıdır” şeklinde konuştu.

Mültecilerin Geri Dönüşü
Suriye savaşı ve sonuçları Türkiye’deki seçimlere kuşkusuz damgasını vurdu. Örneğin, muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun iki tur arasında milliyetçi oyları göz önünde bulundurarak daha milliyetçi ve yabancı düşmanı bir tona doğru yaptığı taktiksel kaymayı ele alalım. Kılıçdaroğlu böylelikle mültecilere karşı sert tutumu ve Türk kimliğini savunma vaadiyle tanınan aşırı sağcı Zafer Partisi’nin kurucusu Ümit Özdağ’ın desteğini almayı başardı.

Türkiye halihazırda 3,6 milyon kayıtlı Suriyeli mültecinin yanı sıra diğer milletlerden 320.000’e yakın bir nüfusa ev sahipliği yapıyor. Mülteci ve göçmen karşıtı duygular ekonomik, kültürel ve sosyal nedenlerden dolayı oldukça güçlü ve göçü siyasi rekabetin ana unsurlarından biri haline getiriyor. AKP’nin kendisi bile daha önceki misafirperver politikalarından giderek uzaklaştı. Geri dönüş konusu artık siyasi yelpazede tartışılan ortak bir mesele halini aldı.

Kürt Özerkliğinin Durdurulması
Ankara için Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesi, 2016’da Suriye’nin kuzeyine yaptığı ilk kara harekatından bu yana, bölgede güvenli bölge olarak adlandırdığı bir alanın yaratılmasıyla bağlantılı. Türkiye’nin güvenlik ve dış politika elitleri ise bu alanın sadık bir Sünni seçmen kitlesi tarafından doldurulmasını istiyor.

Başlangıçta Esad’ı devirme politikası izleyen Türk karar alıcılar, 2014-2016 yılları arasında vites değiştirerek Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Halk Savunma Birlikleri (YPG) önderliğinde Kürt özerkliğini engellemeye yöneldi.

Bugün Türkiye destekli Suriye Ulusal Ordusu (SNA), Ankara’nın 2016-2019 yılları arasındaki askeri saldırıları sayesinde Halep vilayetinin kuzeyi ve Afrin ilçesinden Fırat Nehri’nin doğusunda Tel Abyad ve Rasulayn arasındaki bölgeye kadar uzanan toprakları kontrol ediyor. Türkiye bu bölgelerde güvenlik, sağlık ve eğitim hizmetleri sağlıyor ve Türk lirası yaygın olarak kullanılıyor. Türkiye ayrıca Mart 2020’de Türkiye ve Rusya arasında varılan anlaşma uyarınca muhaliflerin elinde kalan tek “çatışmasızlık bölgesi” olan İdlib vilayetinde de askeri varlık gösteriyor. Bu bölge, yüzde 75’i insani yardıma muhtaç üç ila dört milyon insana ev sahipliği yapıyor.

Türkiye’nin Suriye Bataklığı
Türkiye’nin Suriye politikasının sürdürülebilirliği tartışmalı. Ankara 2021’in sonlarından 2022’nin başlarına kadar görünüşte birbiriyle çelişen iki gündemi öne çıkardı. Bir yandan Suriye’nin kuzeyine askeri müdahale tehdidinde bulunuyor. Öte yandan Erdoğan hükümeti Beşar Esad ile de ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor. Ancak, kuzeydoğudaki kazanımları pekiştirmek amacıyla üst düzey Kürt yetkilileri hedef alan Türk insansız hava araçlı saldırılar tüm bu süre boyunca devam etse de, Rusya, İran ve ABD’den gerekli desteği alamadığı için Ankarabir kara harekatına girişmedi. Ankara’nın Esad ile yakınlaşma çabaları ise bölgesel normalleşme ve ittifak kurma çabalarıyla örtüşüyor. Esad’ın Arap Birliği’ne yeniden kabul edilmesi ve Suudi Arabistan ile İran, Arap devletleri ile İsrail ve Körfez Arap monarşileri arasındaki yakınlaşma, ABD’ye olan güvenin azalmasıyla desteklenen bölgeselciliğe işaret eden gelişmeler.

Yakınlaşmalarına rağmen Esad ve Erdoğan’ın ciddi anlaşmazlıkları da var. Şam, Ankara’nın askerlerini Suriye’den çekmesini talep ediyor. Kademeli bir çekilme Türkiye’nin güvenlik çevrelerinde destek bulabilecek olsa da, İdlib’den Türkiye sınırına doğru yeni bir mülteci hareketi tehlikesi ve Suriyeli muhaliflerin Ankara’nın himayesine olan bağımlılığı durumu daha da karmaşık hale getiriyor.

Ankara’nın Suriye Politikasının Geleceği
Türkiye için Suriye’den kolay bir çıkış yok. Ankara, Esad ile yürüttüğü müzakerelerde olası yeni bir anlaşmanın İdlib’deki kırılgan dengeyi sarsmamasını, Suriyeli mültecilerin makul bir kısmının Suriye’ye geri dönmesini ve Kürt özerkliğinin engellenmesini hedefliyor. Erdoğan’ın zafer konuşmasında Türkiye’nin güney sınırındaki güvenlik tehditlerinin iki katına çıkarılmasına yaptığı vurgu, Ankara’nın PKK’ya karşı sonsuza dek sürecek savaşının devam edeceği anlamına geliyor. Erdoğan’ın Demirtaş’ı hapiste tutma kararlılığı, Hür Dava Partisi’nin (HÜDA-PAR) seçimlerden önce Erdoğan’ın Cumhur İttifakı’na katılması ve Türkiye’nin güney sınırını güvenli tutma sözü, Ankara’nın Suriye’deki Kürt özerkliğini durdurma hedefini hafifletmeyeceğini gösteriyor.

Erdoğan aynı zamanda Suriye’nin kuzeybatısını yeniden inşa etmek ve Türkiye’de yaşayan mültecilerin geri dönüşüne hazır hale getirmek için ülkenin Batılı müttefiklerinin desteğini almaya çalışıyor. Zafer konuşmasında böyle bir yeniden inşa projesini finanse etmek için Katar’a yöneldiğini ima etti. Bu proje, ülkenin kuzeybatısının (Halep kırsalı ve İdlib) ekonomik ve siyasi istikrara kavuşturulmasını sadece daha fazla mülteci hareketini önlemek için değil, aynı zamanda Esad yönetiminin normalleşmesine katkıda bulunan Şam ile bölgesel yakınlaşma ışığında da hayati önemde gören Avrupa ve ABD’de destek bulabilir.

Sinem Adar, German Institute for International and Security Affairs, CATS (Uluslararası İlişkiler ve Güvenlik Enstitüsü Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi) araştırmacısıdır.

Yazı işleri departmanı

İlgili Makaleler


Son makaleler